Allahne yaparsanız (hepsinden) hakkıyle haberdârdır. Allah'ın, kendilerine ihsânından verdiği şeylerde cimrilik edenler de, onu kendileri için sakın bir hayır sanmasınlar! Bil'akis o, onlar için bir şerdir. O cimrilik ettikleri şeyler, kıyâmet günü boyunlarına dolanacaktır. Diyanetİşleri Başkanlığı: Âli İmrân Suresi 180. Ayet Meali Diyanet Vakfı Meali Önceki | Sonraki وَلَا يَحْسَبَنَّ ٱلَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَآ ءَاتَىٰهُمُ ٱللَّهُ مِن فَضْلِهِۦ هُوَ خَيْرًا لَّهُم بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا۟ بِهِۦ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ وَلِلَّهِ مِيرَٰثُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱللَّهُ بِمَا AyetleriArapça-Türkçe Okunuşu, kelime ve cümle anlamı ve diyanet meali ve açıklaması, ilgili hadisler. açıklaması ve fazileti. Âl-i İmrân Suresi 8-9. Ayet. Kuran-ı Kerim’in yedi uzun suresinden birisi olan ve sıralama bakımından 3. suresi Âl-i Âli İmrân Suresi 200 ayettir. Nüzulü Medine'de olup 89. sure olarak inmiştir. Kur'an-ı Kerim'de 49 sayfa numarasında yer almaktadır. Kur'an Ayetleri Anlamak Kısa Sorular Kitaplardan Alıntılar Birlikte Değerlendirelim Kitaplar Bizlerden Alıntılar Üye Girişi. Âliİmrân sûresinin Türkçe okunuşu H epsi Birlikte, A rapça Okunuş, T ürkçe Okunuş, Türkçe M eal SÛRELER 1. Fâtiha Sûresi 2. Bakara Sûresi 3. Âli İmrân Sûresi 4. Nisâ Sûresi 5. Mâide Sûresi 6. En'âm Sûresi 7. A'râf Sûresi 8. Enfâl Sûresi 9. Tevbe Sûresi 10. Yûnus Sûresi 11. Hûd Sûresi 12. Yûsuf Sûresi 13. Ra'd Sûresi 14. İbrâhîm Sûresi 15. Vay Tiền Nhanh. Cin Yakma Duası Aşağıdaki ayetler cin yakan ayetleridir. Cin yakma duası olarak okurnurlar. Kişilere musallat olmuş şeytan ve cinleri yakmak için manevi güçlerinden istifade edilir. Kim okursa yahut kime okunursa bedeninde cin varsa yanar. 6 ay boyunca her gün suya ve yağa okunmalıdır. Okunan yağ vücuda sürülmeli, su içilmelidir. Aşağıdaki listeye tıklayarak cin yakma ayetlerinin Arapça yazılışı, okunuşu ve anlamlarını inceleyebilirsiniz. Bakara 255 – Ayetel Kürsi Bakara 266 Ali İmran 10, 181, 182 Nisa 56 Maide 37 Enam 128 Enfal 50 İbrahim 15, 16, 17, 49, 50 Hicr 16, 17 Kehf 29 Meryem 4 Taha 98 Enbiya 39, 68, 98 Hac 9, 19, 22 Müminun 103, 104 Neml 90 Ankebut 24 Ahzab 66 Fatır 36, 37 Saffat 1 … 10 Zümer 16, 19 Mümin 6, 72 Fussilet 40 Duhan 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50 Muhammed 15 Necm 1 Kamer 4 Rahman 31, 32, 33, 34, 35 Vakıa 51, 52, 53, 54 Mülk 5 Cin 8, 9, 14, 15 Buruc 10 Tarık 1, 2, 3 Leyl 14,15, 16 Hümeze 4, 5, 6, 7, 8 Bakara 255 – Ayetel Kürsi Bakara Suresi, 255. Ayet – Ayetel Kürsi Okunuşu Allâhu lâ ilâhe illâ huve-lhayyu-lkayyûmuc lâ te/ḣużuhu sinetun velâ nevmunc lehu mâ fî-ssemâvâti vemâ fi-l-ardik men że-lleżî yeşfe’u indehu illâ bi-iżnihic ya’lemu mâ beyne eydîhim vemâ ḣalfehums velâ yuhîtûne bişey-in min ilmihi illâ bimâ şâec vesi’a kursiyyuhu-ssemâvâti vel-ardas velâ yeûduhu hifzuhumâ vehuve-l’aliyyu-l’azîmu Anlamı Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür. Bakara 266 Bakara Suresi, 266. Ayet Okunuşu Eyeveddu ehadukum en tekûne lehu cennetun min naḣîlin vea’nâbin tecrî min tahtihe-l-enhâru lehu fîhâ min kulli-śśemerâti veesâbehu-lkiberu velehu żurriyyetun du’afâu feasâbehâ i’sârun fîhi nârun fahterakatk keżâlike yubeyyinuAllâhu lekumu-l-âyâti le’allekum tetefekkerûne Anlamı Herhangi biriniz ister mi ki, içerisinde her türlü meyveye sahip bulunduğu, içinden ırmaklar akan, hurma ve üzüm ağaçlarından oluşan bir bahçesi olsun; himayeye muhtaç çocukları var iken ihtiyarlık gelip kendisine çatsın; derken bağı ateşli yıldırımlı bir kasırga vursun da orası yanıversin? Allah, düşünesiniz diye size âyetlerini böyle açıklıyor. Ali İmran 10, 181, 182 Al-i İmran Suresi, 10. Ayet Okunuşu İnne-lleżîne keferû len tuġniye anhum emvâluhum velâ evlâduhum minaAllâhi şey-âens veulâ-ike hum vekûdu-nnâri Anlamı İnkâr edenlerin malları da evlatları da, Allah’ın azabına karşı kendilerine hiç bir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar, cehennemin yakıtıdırlar. Al-i İmran Suresi, 181, 182. Ayetleri Okunuşu 181 “Allah fakirdir, biz ise zenginiz” diyenlerin sözünü Allah elbette işitmiştir. Onların bu söylediklerini de, haksız yere peygamberleri öldürmelerini de yazacağız ve kendilerine “Tadın o yakıcı cehennem azabını!” diyeceğiz. 182 Bu yakıcı azap, bizzat kendi ellerinizle âhirete gönderdiğiniz suç ve günahlarınızın karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına asla zulmetmez. Nisa 56 Nisa Suresi, 56. Ayet Okunuşu İnne-lleżîne keferû bi-âyâtinâ sevfe nuslîhim nâran kullemâ nadicet culûduhum beddelnâhum culûden ġayrahâ liyeżûkû-l’ażâbek innaAllâhe kâne azîzen hakîmân Anlamı Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Maide 37 Maide Suresi, 37. Ayet Okunuşu Yurîdûne en yaḣrucû mine-nnâri vemâ hum biḣâricîne minhâs velehum ażâbun mukîmun Anlamı Ateşten çıkmak isterler ama ondan çıkabilecek değillerdir. Onlara sürekli bir azap vardır. Enam 128 Enam Suresi, 128. Ayet Okunuşu Veyevme yahşuruhum cemî’an yâ ma’şera-lcinni kadi-stekśertum mine-l-insis vekâle evliyâuhum mine-l-insi rabbenâ-stemte’a ba’dunâ biba’din vebelaġnâ ecelenâ-lleżî eccelte lenâc kâle-nnâru meśvâkum ḣâlidîne fîhâ illâ mâ şâaAllâhuk inne rabbeke hakîmun alîmun Anlamı Onların hepsini bir araya toplayacağı gün şöyle diyecektir “Ey cin topluluğu! İnsanlardan pek çoğunu saptırıp aranıza kattınız.” Onların insanlardan olan dostları, “Ey Rabbimiz! Bizler birbirimizden yararlandık ve bize belirlediğin süremizin sonuna ulaştık” diyecekler. Allah da diyecek ki “Allah’ın diledikleri affettikleri hariç, içinde ebedî kalmak üzere duracağınız yer ateştir.” Ey Muhammed! Şüphesiz senin Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir. Enfal 50 Enfal Suresi, 50. Ayet Okunuşu Velev terâ iż yeteveffâ-lleżîne keferûﻻ-lmelâ-iketu yadribûne vucûhehum veedbârahum veżûkû ażâbe-lharîki Anlamı Melekler, kâfirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura ve “haydi tadın yangın azabını” diyerek canlarını alırken bir görseydin. İbrahim 15, 16, 17, 49, 50 İbrahim Suresi; 15, 16, 17. Ayetleri Okunuşu 15 Vesteftehû veḣâbe kullu cebbârin anîdin 16 Min verâ-ihi cehennemu veyuskâ min mâ-in sadîdin 17 Yetecerra’uhu velâ yekâdu yusîġuhu veye/tîhi-lmevtu min kulli mekânin vemâ huve bimeyyitins vemin verâ-ihi ażâbun ġalîzun Anlamı 15 Peygamberler, düşmanlarına karşı Allah’tan yardım istedi, Allah da onlara yardım etti; sonunda bütün inatçı zorbalar hüsrâna uğrayıp, perişan oldu gitti. 16 Bu perişanlığın ardından cehennem azabı gelecek; orada onlara kanlı ve irinli su içirilecek. 17 O berbat suyu azar azar yudumlamaya çalışacak, fakat bir türlü boğazından geçiremeyecek. Ayrıca ölüm onu dört bir yandan kuşatacak; fakat, ölmek istese bile, asla ölüp kurtulamayacak! Ardından da daha şiddetli bir azap gelecek. İbrahim Suresi, 49. Ayet Okunuşu Veterâ-lmucrimîne yevme-iżin mukarranîne fî-l-asfâdi Anlamı O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. İbrahim Suresi, 50. Ayet Okunuşu Serâbîluhum min katirânin vetaġşâ vucûhehumu-nnâru Anlamı Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini de ateş bürüyecektir. Hicr 16, 17 Hicr Suresi, 16. Ayet Okunuşu Velekad ce’alnâ fî-ssemâ-i burûcen vezeyyennâhâ linnâzirîne Anlamı Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik. Hicr Suresi, 17. Ayet Okunuşu Vehafiznâhâ min kulli şeytânin racîmin Anlamı Onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Kehf 29 Kehf Suresi, 29. Ayet Okunuşu Vekuli-lhakku min rabbikums femen şâe felyu/min vemen şâe felyekfurc innâ a’tednâ lizzâlimîne nâran ehâta bihim surâdikuhâc ve-in yesteġîśû yuġâśû bimâ-in kelmuhli yeşvî-lvucûhec bi/se-şşerâbu vesâet murtefekân Anlamı De ki “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Susuzluktan feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir. Meryem 4 Meryem Suresi, 4. Ayet Okunuşu Kâle rabbi innî vehene-l’azmu minnî veşte’ale-rra/su şeyben velem ekun bidu’â-ike rabbi şekiyyân Anlamı O, şöyle demişti “Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda cevapsız bırakılarak hiç mahrum olmadım.” Taha 98 Taha Suresi, 98. Ayet Okunuşu İnnemâ ilâhukumuAllâhu-lleżî lâ ilâhe illâ huvec vesi’a kulle şey-in ilmân Anlamı Sizin ilâhınız ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Enbiya 39, 68, 98 Enbiya Suresi, 39. Ayet Okunuşu Lev ya’lemu-lleżîne keferû hîne lâ yekuffûne an vucûhihimu-nnâra velâ an zuhûrihim velâ hum yunsarûne Anlamı İnkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları ve hiçbir yardım da görmeyecekleri vakti bir bilseler! Enbiya Suresi, 68. Ayet Okunuşu Kâlû harrikûhu vensurû âlihetekum in kuntum fâ’ilîne Anlamı İçlerinden bazıları, “Eğer bir şey yapacaksanız, onu yakın da ilâhlarınıza yardım edin” dediler. Enbiya Suresi, 98. Ayet Okunuşu İnnekum vemâ ta’budûne min dûniAllâhi hasabu cehenneme entum lehâ vâridûne Anlamı Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız. Hac 9, 19, 22 Hac Suresi, 9. Ayet Okunuşu Śâniye itfihi liyudille an sebîliAllâhis lehu fî-ddunyâ ḣizyuns venużîkuhu yevme-lkiyâmeti ażâbe-lharîki Anlamı İnsanlardan öylesi de vardır ki, bir ilmi, bir yol göstericisi, aydınlatıcı bir kitabı olmadığı hâlde kibirlenerek insanları Allah’ın yolundan saptırmak için, Allah hakkında tartışmaya kalkar. Ona dünyada bir rezillik vardır. Ona kıyamet gününde de yangın azabını tattıracağız. Hac Suresi, 19. Ayet Okunuşu Hâżâni ḣasmâni-ḣtesamû fî rabbihims felleżîne keferû kutti’at lehum śiyâbun min nârin yusabbu min fevki ruûsihimu-lhamîmu Anlamı İşte bu iki grup, Rableri hakkında tartışmakta olan iki karşıt topluluktur Kâfirlere cehennemde ateşten elbiseler biçilecek, başlarının üzerinden de kaynar su dökülecektir. Hac Suresi, 22. Ayet Okunuşu Kullemâ erâdû en yaḣrucû minhâ min ġammin u’îdû fîhâ veżûkû ażâbe-lharîki Anlamı Her ne zaman cehennemden, o ızdıraptan çıkmak isteseler, oraya geri döndürülürler ve onlara, “Tadın yangın azabını” denilir. Müminun 103, 104 Müminun suresi, 103. Ayet Okunuşu emen ḣaffet mevâzînuhu feulâ-ike-lleżîne ḣasirû enfusehum fî cehenneme ḣâlidûne Anlamı Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır. Müminun Suresi, 104. Ayet Okunuşu Telfehu vucûhehumu-nnâru vehum fîhâ kâlihûne Anlamı Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar. Neml 90 Neml Suresi, 90. Ayet Okunuşu Vemen câe bi-sseyyi-eti fekubbet vucûhuhum fî-nnâri hel tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûne Anlamı Kimler de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. Onlara, “Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz” denir. Ankebut 24 Ankebut Suresi, 24. Ayet Okunuşu Femâ kâne cevâbe kavmihi illâ en kâlû-ktulûhu ev harrikûhu feencâhuAllâhu mine-nnâric inne fî żâlike leâyâtin likavmin yu/minûne Anlamı İbrahim’in kavminin cevabı, “Onu öldürün veya yakın” demekten ibaret oldu. Allah da onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır. Ahzab 66 Ahzab Suresi, 66. Ayet Okunuşu Yevme tukallebu vucûhuhum fî-nnâri yekûlûne yâ leytenâ eta’naAllâhe veeta’nâ-rrasûlâ Anlamı Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün, “Keşke Allah’a ve Resûl’e itaat edeydik” diyecekler. Fatır 36, 37 Fatır Suresi, 36 ve 37. Ayetler Okunuşu Velleżîne keferû lehum nâru cehenneme lâ yukdâ aleyhim feyemûtû velâ yuḣaffefu anhum min ażâbihâc keżâlike neczî kulle kefûrin Anlamı 36 İnkâra saplanmış olanlara gelince, onlar için cehennem ateşi vardır. Ne haklarında ölüm kararı verilir ki ölüp de azaptan kurtulsunlar. Ne de tattıkları azaptan en küçük bir eksiltme ve hafifletme olur. Biz, Allah’ı ve nimetlerini inkâr eden her nankörü işte böyle cezalandırırız. Okunuşu Vehum yastariḣûne fîhâ rabbenâ aḣricnâ na’mel sâlihan ġayra-lleżî kunnâ na’meluc eve lem nu’ammirkum mâ yeteżekkeru fîhi men teżekkera vecâekumu-nneżîrus feżûkû femâ lizzâlimîne min nasîrin Anlamı 37 Orada avazlarının çıktığı kadar yüksek sesle feryat edecekler “Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkar ve dünyaya geri gönder de, daha önce yaptıklarımızın yerine sâlih ameller işleyelim!” Allah da onlara “Size, düşünüp öğüt alacak bir kişinin, düşünüp öğüt alabileceği bir ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı bir peygamber de gelmişti. O halde tadın azabı! Artık zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur” buyuracak. Saffat 1 … 10 Okunuşu 1 Ve-ssâffâti saffân 2 Fe-zzâcirâti zecrân 3 Fe-ttâliyâti żikrân 4 İnne ilâhekum levâhidun 5 Rabbu-ssemâvâti vel-ardi vemâ beynehumâ ve rabbu-lmeşâriki 6 İnnâ zeyyennâ-ssemâe-ddunyâ bizînetinilkevâkibi 7 Ve hifzan min kulli şeytânin mâridin 8 Lâ yessemme’ûne ilâ-lmele-i-l-a’lâ veyukżefûne min kulli cânibin 9 Duhûrâans velehum ażâbun vâsibun 10 İllâ men ḣatife-lḣatfete feetbe’ahu şihâbun śâkibun Anlamı 1 Yemin olsun saf saf dizilenlere, 2 Haykırıp sürenlere, 3 Zikir okuyanlara ki, 4 Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. 5 O, göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunan her şeyin Rabbi, aynı şekilde doğuların da Rabbidir. 6 Şüphesiz biz yere en yakın göğü muhteşem güzelliklerle, parlak birer inci demeti gibi ışıldayan yıldızlarla süsledik. 7 O göğü her türlü azgın ve isyânkâr şeytana karşı koruduk. 8 Bu sebepledir ki onlar yükselip yüce melekler meclisini dinleyemezler. Her ne zaman dinlemeye kalkışsalar, her taraftan alevli yıldızlarla taşlanırlar. 9 Son derece alçaltılmış, onurları kırılmış bir halde oradan kovulup atılırlar. Hem onlar için devamlı bir azap vardır. 10 Ancak kulak hırsızlığıyla meleklerin konuşmalarından bir şey kapan olursa, onu da derhal yakıcı ve delip geçici bir ışın kovalayıp yok eder. Zümer 16, 19 Zümer Suresi; 16. Ayet Okunuşu Lehum min fevkihim zulelun mine-nnâri vemin tahtihim zulelunc żâlike yuḣavvifuAllâhu bihi ibâdehuc yâ ibâdi fettekûni Anlamı Onlar için üstlerinde ateşten katmanlar, altlarında ateşten katmanlar vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutur. Ey kullarım, bana karşı gelmekten sakının. Zümer Suresi; 19. Ayet Okunuşu Efemen hakka aleyhi kelimetu-l’ażâbi efeente tunkiżu men fî-nnâri Anlamı Hakkında azap kararı kesinleşmiş kişi, hiç kendisine cennet müjdelenen gibi olur mu? Şimdi, ateş örtüleri içinde kalmış kimseyi oradan sen mi kurtaracaksın? Mümin 6, 72 Mümin Suresi; 6. Ayet Okunuşu Ve keżâlike hakkat kelimetu rabbike alâ-lleżîne keferû ennehum ashâbu-nnâri Anlamı Rabbinin inkâr edenler hakkındaki “Onlar ateşin yârân ve yoldaşlarıdır” sözü gerçekleşmiş olacak. Mümin Suresi; 72. Ayet Okunuşu Fî-lhamîmi śümme fî-nnâri yuscerûne Anlamı Kaynar suyun içine! Sonra da ateşte cayır cayır yakıla­cak­lar. Fussilet 40 Fussilet Suresi; 40. Ayet Okunuşu İnne-lleżîne yulhidûne fî âyâtinâ lâ yaḣfevne aleynâk efemen yulkâ fî-nnâri ḣayrun emmen ye/tî âminen yevme-lkiyâmetic i’melû mâ şi/tums innehu bimâ ta’melûne basîrun Anlamı Âyetlerimiz konusunda doğru yoldan sapanlar bize asla gizli kalmaz. Düşünün bakalım; kıyâmet günü ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa büyük duruşmaya tam bir güven içinde gelen mi? İstediğinizi yapın; hiç şüphe yok ki O, bütün yaptıklarınızı görmektedir. Duhan 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50 Duhan Suresi; 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50. Ayetler 43 İnne şecerate-zzakkûmi44 Ta’âmu-l-eśîmi45 Kelmuhli yaġlî fî-lbutûni46 Keġalyi-lhamîmi47 Ḣużûhu fa’tilûhu ilâ sevâ-i-lcahîmi48 Śumme subbû fevka ra/sihi min ażâbi-lhamîmi49 Żuk inneke ente-l’azîzu-lkerîmu50 İnne hâżâ mâ kuntum bihi temterûne Anlamı 43 Doğrusu zakkûm ağacı,44 O günahkâr kâfirlerin yiyeceği Eritilmiş maden gibidir; karınlarda Kaynar suyun fokurdayışı Ey zebânîler! Tutun onu, kızgın alevli cehennemin ortasına sürükleyin!”48 “Sonra da azap olarak başından aşağı kaynar suyu dökün!”49 Tat, bakalım; hani sen kendince güya üstündün, şerefliydin!50 İşte hakkında şüphelenip durduğunuz gerçek buydu! Muhammed 15 Muhammed Suresi; 15. Ayet Okunuşu Meśelu-lcenneti-lletî vu’ide-lmuttekûnes fîhâ enhârun min mâ-in ġayri âsinin ve enhârun min lebenin lem yeteġayyer ta’muhu ve enhârun min ḣamrin leżżetin lişşâribîne ve enhârun min aselin musaffâens velehum fîhâ min kulli-śśemerâti ve maġfiratun min rabbihims kemen huve ḣâlidun fî-nnâri ve sukû mâen hamîmen fekatta’a em’âehum Anlamı Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu? Necm 1 Necm Suresi; 1. Ayet Okunuşu Ve-nnecmi iżâ hevâ Anlamı İnmekte olan yıldıza yemin olsun ki Kamer 4 Kamer Suresi; 4. Ayet Okunuşu Ve lekad câehum mine-l-enbâ-i mâ fîhi muzdecerun Anlamı Andolsun, onlara içinde caydırıcı tehditlerin bulunduğu haberler geldi. Rahman 31, 32, 33, 34, 35 Rahman Suresi; 31. Ayet Okunuşu Senefruġu lekum eyyuhâ-śśekalâni Anlamı Yakında sizi de hesaba çekeceğiz, ey cinler ve insanlar! Rahman Suresi; 32. Ayet Okunuşu Febi-eyyi âlâ-i rabbikumâ tukeżżibâni Anlamı O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Rahman Suresi; 33. Ayet Okunuşu Yâ ma’şera-lcinni vel-insi ini-steta’tum en tenfużû min aktâri-ssemâvâti vel-ardi fenfużûc lâ tenfużûne illâ bisultânin Anlamı Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz. Rahman Suresi; 34. Ayet Okunuşu Febi-eyyi âlâ-i rabbikumâ tukeżżibâni Anlamı O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Rahman Suresi; 35. Ayet Vakıa 51, 52, 53, 54 Vakıa Suresi; 51. Ayet Okunuşu Śumme innekum eyyuhâ-ddâllûne-lmukeżżibûne Anlamı Sonra, siz ey sapıklar, yalanlayanlar! Vakıa Suresi; 52. Ayet Okunuşu Leâkilûne min şecerin min zakkûmin Anlamı O zakkûm ağacının meyvesinden mutlaka yiyeceksiniz. Vakıa Suresi; 53. Ayet Okunuşu Femâli-ûne minhâ-lbutûne Anlamı Karınlarınızı ondan dolduracaksınız. Vakıa Suresi; 54. Ayet Okunuşu Feşâribûne aleyhi mine-lhamîmi Anlamı Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz. Mülk 5 Mülk Suresi; 5. Ayet Okunuşu Ve lekad zeyyennâ-ssemâe-ddunyâ bimesâbîha ve ce’alnâhâ rucûmen lişşeyâtînis ve a’tednâ lehum ażâbe-sse’îri Anlamı Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve ahirette de onlara alevli ateş azabını hazırladık. Cin 8, 9, 14, 15 Cin Suresi; 8. ve 9. Ayetler Okunuşu 8 Ve ennâ lemesnâ-ssemâe fevecednâhâ muli-et harasen şedîden ve şuhubân 9 Ve ennâ kunnâ nak’udu minhâ mekâ’ide lissem’is femen yestemi’i-l-âne yecid lehu şihâben rasadân Anlamı 8 Doğrusu biz, melekleri dinlemek için göğe yükselmek istedik. Bir de ne görelim Orası sert ve güçlü bekçilerle, alev fışkırtan mermilerle dopdolu. 9 Oysa önceleri biz, haber dinlemek için orada oturacak yerler bulup otururduk. Fakat şimdi, Kur’an inmeye başladıktan sonra, artık kim göğe çıkıp melekleri dinlemeye kalksa, kendisini gözetleyen bir alev topuyla karşılaşıyor! Cin Suresi; 14. ve 15. Ayetler Okunuşu 14 Ve ennâ minnâ-lmuslimûne ve minnâ-lkâsitûnes femen esleme feulâ-ike teharrav raşedân 15 Ve emâ-lkâsitûne fekânû licehenneme hatabân Anlamı 14 İçimizde Allah’a teslimiyet yolunu seçenler de var, doğru yolu terk eden zâlimler de. Kim teslimiyet yolunu seçip Allah’ın emirlerine boyun eğerse, işte onlar doğru yolu arayıp bulmuş olanlardır. 15 Doğru yolu terk eden zâlimler ise cehenneme odun olacaklardır. Buruc 10 Buruc Suresi; 10. Ayet Okunuşu İnne-lleżîne fetenû-lmu/minîne velmu/minâti śümme lem yetûbû felehum ażâbu cehenneme ve lehum ażâbu-lharîki Anlamı Şüphesiz mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır. Tarık 1, 2, 3 Tarık Suresi; 1, 2 ve 3. Ayetler Okunuşu 1 Ve-ssemâ-i ve-ttâriki 2 Vemâ edrâke mâ-ttâriku 3 Ennecmu-śśâkibu Anlamı 1 Göğe ve târıka andolsun. 2 Târıkın ne olduğunu sen ne bileceksin? 3 O, ışığıyla karanlığı delen yıldızdır. Leyl 14,15, 16 Leyl suresi; 14, 15 ve 16. Ayetler Okunuşu 14 Fe-enżertukum nâran telezzâ 15 Lâ yaslâhâ illâ-l-eşkâ 16 Elleżî keżżebe ve tevellâ Anlamı 14 Sizi alevler saçan ateşe karşı uyardım. 15, 16 O ateşe, ancak yalanlayıp yüz çeviren en bedbaht kimse girer. Hümeze 4, 5, 6, 7, 8 Hümeze Suresi; 4, 5, 6, 7 ve 8. Ayetler Okunuşu 4 Kellâs leyunbeżenne fî-lhutameti 5 Vemâ edrâke mâ-lhutametu 6 NâruAllâhi-lmûkadetu 7 Elletî tettali’u alâ-l-ef-ideti 8 İnnehâ aleyhim mu/sadetun Anlamı 4 Hayır! Öyle zannetmesin! Mutlaka o Hutame’ye Hutame’nin ne olduğunu bilir misin?6 O, Allah’ın tutuşturulmuş Bir ateş ki, acısı tâ gönüllere işleyip Bu ateş, bir daha asla çıkamayacakları halde onların üzerine kapatılıp kilitlenecek. Tesirli Dualar GOOGLE NEWS’te Abone Ol & Takip Et Okuduklarını nasıl buldun? ❬ Önceki Sonraki ❭ وَلَا يَحْسَبَنَّ ٱلَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَآ ءَاتَىٰهُمُ ٱللَّهُ مِن فَضْلِهِۦ هُوَ خَيْرًا لَّهُم ۖ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ ۖ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا۟ بِهِۦ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ ۗ وَلِلَّهِ مِيرَٰثُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ Tefhim-ul Kuran Allah´ın, bol ihsanından kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır; bu, onlar için şerdir; kıyamet günü, cimrilik ettikleriyle tasmalandırılacaklardır. Göklerin ve yerin mirası Allah´ındır. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır. Hüseyin Hilmi Işık Hakîkat Kitâbevi Sevgili Peygamberim Çocuk Pınarı Dinimiz İslam Türkiye Takvimi insan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir Ana Sayfa Makaleler Videolar İmsakiyeler Altın Halka Altın Halka 1 1 Ebû Bekr-i Sıddîk ”radıyallahü anh” 2 Selmân-ı Fârisî “radıyallahü anh“ 3 Kâsım bin Muhammed “kuddise sirruh” 4 Câfer-i Sâdık “rahmetullahi aleyh” 5 Bâyezîd-i Bistâmî “kuddise sirruh” 6 Ebül-Hasen-i Harkânî “kuddise sirruh” 7 Ebû Ali Fârmedî “rahmetullahi aleyh” 8 Yûsuf-i Hemedânî “rahmetullahi aleyh” 9 Abdülhâlık Goncdüvânî “rahmetullahi aleyh” Altın Halka 2 10 Ârif-i Rîvegerî “rahmetullahi aleyh” 11 Mahmûd İncirfagnevî “rahmetullahi aleyh” 12 Alî Râmitenî “rahmetullahi aleyh” 13 Muhammed Bâbâ Semmâsî “rahmetullahi aleyh” 14 Seyyid Emîr Gilâl “rahmetullahi aleyh” 15 Şâh-ı Nakşibend Behaeddîn-i Buhârî “rahmetullahi aleyh” 16 Alâüddîn-i Attâr “rahmetullahi aleyh” 17 Ya’kûb-i Çerhî “rahmetullahi aleyh” 18 Ubeydüllah-i Ahrâr “rahmetullahi aleyh” Altın Halka 3 19 Kâdî Muhammed Zâhid “rahmetullahi aleyh” 20 Dervîş Muhammed “rahmetullahi aleyh” 21 Hâcegî Muhammed İmkenegî “rahmetullahi aleyh” 22 Muhammed Bâkî-Billah “rahmetullahi aleyh” 23 İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh” 24 Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî “rahmetullahi aleyh” 25 Seyfeddîn-i Fârûkî “rahmetullahi aleyh” 26 Seyyid Nûr Muhammed Bedâyûnî “rahmetullahi aleyh” 27 Mazher-i Cân-ı Cânân “rahmetullahi aleyh” Altın Halka 4 28 Abdüllah-i Dehlevî “rahmetullahi aleyh” hazretleri 29 Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî “rahmetullahi aleyh” 30 Abdüllah-i Şemdînî “rahmetullahi aleyh” 31 Tâhâ-i Hakkârî “rahmetullahi aleyh” 32 Seyyid Sâlih “rahmetullahi aleyh” 33 Sıbgatullah-i Hizani “rahmetullahi aleyh” 34 Seyyid Fehim-i Arvâsî “rahmetullahi aleyh” 35 Seyyid Abdülhakîm Arvâsî “rahmetullahi aleyh” 36 Hüseyin Hilmi Işık Efendi “Rahmetullahi Aleyh” Hakkımızda HUZUR PINARI İSLÂMİYET MENKÎBELERLE ÖĞRENİLİR ÖNEMLİ AÇIKLAMA TENKİTLER İLMİ OLMALI İHTİYATA RİAYET ETMEK İletişim & Dini Sual Ana Sayfa » Âl-i İmrân Suresi Tefsiri 174-180. Ayet-i Kerimeler İlginizi Çekebilecek Diğer Makaleler Yorum Yapın Giriş Tarihi 1658 Son Güncelleme 1659 Ali İmran Suresi, Medine döneminde nazil olan bir suredir. Bu sure ismini 33. ayette geçen "Ali İmran" tamlamasından alır. "Ali İmran" tamlamasının anlamı; İmran ailesi demektir. Kur'an-ı Kerim'e göre "İmran ailesi" Hz. Meryem'in ailesidir ve İmran da Hz. Meryem'in babasıdır. Surenin içerisinde de genellikle; Hz. İsa, Hz. Meryem ve Hıristiyanlık dini konu edilir. Ali İmran Suresi Son 10 Ayeti 190. اِنَّ فٖي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۚ 191. اَلَّذٖينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فٖي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلاًۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ اِنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ اَخْزَيْتَهُؕ وَمَا لِلظَّالِمٖينَ مِنْ اَنْصَارٍ 193. رَبَّنَٓا اِنَّـنَا سَمِعْنَا مُنَادِياً يُنَادٖي لِلْاٖيمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّاࣗ رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا وَتَوَفَّـنَا مَعَ الْاَبْرَارِۚ 194. رَبَّنَا وَاٰتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ اِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْمٖيعَادَ 195. فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّٖي لَٓا اُضٖيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَالَّذٖينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا فٖي سَبٖيلٖي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ ثَوَاباً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذٖينَ كَفَرُوا فِي الْبِلَادِؕ قَلٖيلٌ ثُمَّ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُؕ وَبِئْسَ الْمِهَادُ الَّذٖينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَا نُزُلاً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِؕ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ لِلْاَبْرَارِ 199. وَاِنَّ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَمَنْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِمْ خَاشِعٖينَ لِلّٰهِۙ لَا يَشْتَرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ ثَمَناً قَلٖيلاًؕ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْؕ اِنَّ اللّٰهَ سَرٖيعُ الْحِسَابِ اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ Ali İmran Suresi Son 10 Ayeti Okunuşu 190. İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâbulîl elbâbı. 191. Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ardardı, rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâbâtılan, subhâneke fekınâ azâben nârnârı. 192. Rabbenâ inneke men tudhılin nâre fe kad ahzeytehahzeytehu, ve mâ liz zâlimîne min ensârensârin. 193. Rabbenâ innenâ semi'nâ munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ meal ebrârebrâri. 194. Rabbenâ ve âtinâ mâ vaadtenâ alâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyâmehkıyâmeti, inneke lâ tuhliful mîâdmîâde. 195. Festecâbe lehum rabbuhum ennî lâ udîu amele âmilin minkum min zekerin ev unsâ, ba'dukum min ba'dba'dın, fellezîne hâcerû ve uhricû min diyârihim ve uzû fî sebîlî ve kâtelû ve kutilû le ukeffirenne anhum seyyiâtihim ve le udhılennehum cennâtin tecrî min tahtihâl enhârenhâru, sevâben min indillâhindillâhi vallâhu indehû husnus sevâbsevâbi. 196. Lâ yegurranneke tekallubelluzîne keferû fîl bilâdbilâdi. 197. Metâun kalîlun summe me'vâhum cehennemcehennemu, ve bi'sel mihâdmihâdu. 198. Lâkinillezînettekav rabbehum lehum cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ nuzulen min indillâhindillâhi, ve mâ indallâhi hayrun lil ebrârebrâri. 199. Ve inne min ehlil kitâbi le men yu'minu billâhi ve mâ unzile ileykum ve mâ unzile ileyhim hâşiîne lillâhi, lâ yeşterûne bi âyâtillâhi semenen kalîlâkalîlen, ulâike lehum ecruhum inde rabbihim innallâhe serîul hısâbhısâbi. 200. Yâ eyyuhâllezîne âmenusbirû ve sâbirû ve râbitû vettekûllâhe leallekum tuflihûntuflihûne. Ali İmran Suresi Son 10 Ayeti Anlamı 190. Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı oluşunda aklıselim sahipleri için elbette ibretler vardır. 191. Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler ve şöyle derler "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru! 192. Rabbimiz! Sen kimi ateşe sokarsan hiç şüphe yok onu rezil etmiş olursun. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur. 193. Rabbimiz! Doğrusu biz 'Rabbinize inanın!' diyerek, imana çağıran bir davetçiyi işitip iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi sil ve bize iyilerin ölümünü nasip et. 194. Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığıyla bize vaad ettiklerini ver bize; kıyamet gününde bizi rezil etme. Sen asla sözünden caymazsın." 195. Rableri onların dualarına şöyle karşılık verir "Şüphesiz ben, erkek olsun kadın olsun -ki birbirinizden meydana gelmişsinizdir- sizden bir şey yapanın emeğini asla boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda eziyete uğratılanların, savaşanların ve öldürülenlerin, işte onların günahlarını elbette sileceğim. Andolsun ki, Allah katından bir mükâfat olarak onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Şüphe yok ki nimetin güzeli Allah'ın katındadır!" 196. İnkâr edenlerin gönüllerince diyar diyar dolaşmaları sakın seni yanıltmasın; süren bir faydalanma... Sonra sığınakları cehennem. Ne kötü bir mesken! 198. Fakat rablerine karşı gelmekten sakınanlara, Allah katından bir ikram olarak, altından ırmaklar akan cennetler vardır; orada temelli kalacaklardır. Allah katındaki mükâfat iyi kimseler için daha hayırlıdır. 199. Ehl-i kitap'tan öyleleri vardır ki hem Allah'a hem size indirilene hem de kendilerine indirilmiş olana inanırlar, Allah'a karşı saygı duyup Allah'ın âyetlerini az bir pahaya değişmezler. İşte onların rableri katında mükâfatları vardır. Şüphesiz Allah hesap görmekte çok çabuktur. iman edenler! Sabredin, kararlılıkta yarışın, düşmana karşı hazırlıklı olun birbirinize dayanıp bağlanın, Allah'a karşı gelmekten sakının ki başarıya ulaşabilesiniz. Ali İmran Suresi Son 10 Ayeti Tefsiri 190-191. Sûrenin sona erdiğine işaret eden bu ve bundan sonraki âyetler aynı zamanda onun özeti mahiyetindedir. Kur'an-ı Kerîm'in sûreleri ve konuları genellikle öğüt ve ibret içeren âyetlerle sona ermektedir. Görüldüğü gibi burada da göklerin ve yerin yaratılışında akıl sahipleri için ibret alınması gereken şeylerin bulunduğu vurgulanmakta ve müminlerin bu ibret alınacak olaylar karşısındaki tutumları dua üslûbuyla anlatılmaktadır. Bu durum sûrenin sona ermekte olduğuna bir işarettir. Müfessirlerin Bakara sûresinin bir devamı olarak değerlendirdikleri bu sûrede Kur'an-ı Kerîm'in temel inanç konuları olan tevhid, nübüvvet ve âhiretin yanında ağırlıklı olarak Ehl-i kitaba yani yahudi ve hıristiyanlara yapılan çağrılar yer almıştır. Bu âyetlerde de aynı konular özet olarak ele alınmakta, Allah'ın birliği, eşsizliği, kudreti, yaratması hakkında deliller getirilmekte, böylece öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğuna işaret edilmektedir. Sûrenin başlangıcında da böyle bir özet verilmiş, müteakip âyetlerde tartışılan ana konulara uygun ön sözler olarak Allah, vahiy ve öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna dair deliller getirilmişti. Burada ise aynı konulara temas veya işaret edilerek sûrenin konu ve mesaj bütünlüğü korunmuştur. Yüce Allah'ın insana lutfettiği en büyük nimetlerden biri akıldır. Ancak insanın doğru yolu bulması için akıl sahibi olması yeterli değildir. Bu sebeple peygamberler ve kitaplar gönderilmiştir. Gözün görebilmesi için güneş ışığına ihtiyacı olduğu gibi aklın gerçeği –özellikle gayb âlemini– kavrayabilmesi için de vahyin ışığına ihtiyacı vardır. Râgıb el-İsfahânî akıl ile vahyin bu önemini şöyle ifade etmiştir "Azîz ve celîl olan Allah'ın insanlara iki elçisi vardır; ilki bâtınî elçi olan akıl, ikincisi de zâhirî elçi olan peygamberdir. Öncelikle bâtınî elçiyi akıl kullanmadan zâhirî elçiden peygamber yararlanmak mümkün değildir; çünkü peygamberin öğretisinin sahih olduğu akılla bilinir... Akıl olmasaydı din yaşayamazdı, din olmasaydı akıl şaşkın kalırdı. Onun için Allah Teâlâ bu ikisini 'nûr üstüne nûr' buyurarak Nûr 24/35 birbirine bağlamıştır" ez-Zerîa ilâ mekârimi'ş-şerîa, s. 207. İşte 190 ve devamındaki âyetlerde de akılla vahyin bu uyumuna işaret edilmekte; evren üzerinde sağlıklı gözlemde bulunan insanların evrendeki muhteşem sistemi kavrayacağı, onu yaratıp düzenleyen yüce kudreti bilip tanıyacağı, kendisini imana davet eden elçinin bu çağrısına uyarak rabbine imanını derin bir içtenlikle ikrar edeceği ve nihayet bir bakıma onunla diyalog kurarak esenlik dileklerini O'na arzedeceği bildirilmektedir. İşte 190. âyet, bu sürecin başlatılabilmesi için insan aklını göklerin, yerin ve bunlarda bulunan varlıkların yaratılışını düşünmeye ve hikmetini kavramaya çağırmaktadır. Evrenin sistemini düşünmek, yukarıda arzedilen sonuçları yanında insanı bu hayattan sonra başka bir hayatın yani âhiret hayatının da var olabileceği fikrine de götürür. İnsana verilmiş olan aklın sağlıklı kullanılması, kendisinin bir yetki ve sorumluluğunun olması gerektiğini, bu dünyada yaptıklarının ceza veya mükâfat olarak karşılığını alabileceği bir hesap gününün bulunması lazım geldiğini düşünmeye sevkeder. Kişi böyle bir düşünce düzeyine ulaştığında sorumluluk duygusu daha da artar ve dünyada günah işlemekten sakınır; âhirette de cehennem azabından koruması için yüce Allah'a sığınır ve O'na dua etmeye yönelir. 191. âyetin son cümlesi ve onu izleyen âyetler bu durumu açıkça göstermektedir Kur'an'da akıl, lüb, fuâd, kalb vb. kavramların anlamları ve genel olarak düşünmenin önemi hakkında bk. A'râf 7/179. Allah'ın birliğini, yüceliğini ve sonsuz kudretini kabul ettirmek için insanı gökler ve yer hakkında düşünmeye sevkeden bu âyetler, Allah'ın kitabında yazılı olan delillerini okuyup düşündükten sonra onu bir de bu uçsuz bucaksız kâinat kitabını okuyup tefekkür etmeye çağırmaktadır. Bakara sûresinin 164. âyetinde Kur'an'ın tevhid ilkesini kanıtlamak üzere daha kapsamlı olarak sekiz ayrı kozmolojik delil sıralanmıştı. Burada Bakara sûresinde getirilmiş bulunan kozmik delillerin en önemlileri sayılan, varlığın zaman ve mekân boyutları üzerinde Allah'ın kudretini göstermek üzere göklerin ve yerin yaratılışıyla gece ve gündüzün farklı oluşu özet olarak zikredilmiştir. Şüphesiz ki tabiatın kendisi, incelenip ibret almaya değer ilâhî bir mûcizedir. Hayalimizle dahi kuşatamayacağımız kadar uçsuz bucaksız genişliğe sahip olan, her birinin kendine has özellikleri bulunan ve birbirine çarpmadan uzay boşluğunda hareket eden gök cisimlerinde elbette aklıselim sahipleri için alınacak ibretler vardır. Bu cisimlerin yaratılışı, uzay boşluğundaki hareketlerini sağlayan sistemi, gece ile gündüzün değişmesi, özellikle canlıların ve bitkilerin faydaları üzerine düşünen bir akıl, mutlaka bunları yaratan sonsuz bir gücün varlığını kabul eder, bu muazzam sistemin boşuna yaratılmadığını anlar, işte o zaman bu güç karşısında aczini anlar, hayranlık ve kulluk duygusuyla eğilir; gönlünü o yüce kudrete arzederek niyazda bulunur. 191. âyette belirtildiği üzere göklerin ve yerin yaratıcısı ve sahibi olan yüce Allah'ı ayakta, oturarak, yatarak, kısaca bütün hallerinde derin bir saygıyla anar; böyle bir gücün emirlerine ve yasaklarına karşı geldiği takdirde O'nun vereceği cezaya çarpılmaktan korkar ve bu cezadan koruması için Allah'ın merhametine sığınır. 192-194. Bu âyetler bir önceki âyette aklıselim sahiplerinin cehennem azabından Allah'a sığınmalarının ve kendilerini ondan koruması için dua etmelerinin nedenini açıklayıcı mahiyettedir. 192. âyette, cehenneme girenlerin zalimler olduğuna işaret edilmekte, bu sebeple âhirette hiçbir yardımcılarının bulunmayacağı ve rezil olacakları bildirilmektedir. 193. âyette "davetçi" diye tercüme edilen "münâdî"den maksat Hz. Peygamber veya Kur'an'dır Şevkânî, I, 458. İnsanları Allah'a iman etmeye çağırdığı için kendisine bu sıfat verilmiştir. Âyet, rezil eden cehennem azabından kurtulmanın tek çaresinin yüce Allah'a imana çağıran Hz. Peygamber'in ve Kur'an'ın davetini kabul ve ona iman etmekte olduğunu vurgulamaktadır. Bunun farkında olan aklıselim sahibi müminler bu çağrıya uyduklarını ve hemen iman ettiklerini Allah'a yakararak ifade etmişler ve günahlarını affetmesi, kötülüklerini bağışlaması ve kendilerine iyilerin ölümünü nasip etmesi için O'na niyazda bulunmuşlardır. Âyetin son cümlesini lafza bağlı olarak "Canımızı iyilerle birlikte al" şeklinde tercüme etmek mümkündür. Burada maksat, Allah katında iyi ve makbul sayılan kişilerle ortak niteliklere sahip olma dileğinde bulunma, Allah'ın kendilerini ölünceye kadar dinden dönmeden iyi bir hal üzere yaşamayı ve ölürken de iyiler zümresinden olarak ölmeyi nasip etmesini isteme olduğu için İbn Âşûr, IV, 200 bu cümle meâlinde "Bize iyilerin ölümünü nasip et" şeklinde çevrilmiştir. Ebrâr, birr masdarından türemiş olan berr kelimesinin çoğulu olup "iyiler, doğrular, iyilik ve ihsanı bol olanlar" anlamlarında bir sıfattır "birr" hakkında bilgi için bk. Bakara 2/177; Âl-i İmrân 3/92. Önceki âyetlerde dünya ve âhiret mutluluğunu elde etmek için gereken sebeplere sarıldıklarını ifade eden müminler 194. âyette dualarını tamamlarken, yüce Allah'ın peygamberler vasıtasıyla verdiği sözü yerine getirmesini, kendilerini âhirette cehenneme sokup rezil etmemesini istemektedirler. Onların bu tutumu "Allah'ın, verdiği sözü yerine getirip getirmeyeceği konusunda şüpheye düştükleri" anlamına gelmez. Nitekim âyetin "Sen asla sözünden caymazsın" meâlindeki son cümlesi de onların bu konuda herhangi bir tereddütlerinin olmadığını gösterir. Şu halde onların âyette belirtilen tutumları, sadece kendilerinin söz verilen mükâfata liyakat kazanıp kazanmadıkları konusundaki tereddütlerini ifade eder. Bu sebeple günahlarının bağışlanması ve söz verilen mükâfata liyakat kazanmaları için yüce Allah'a dua etmektedirler. Peygamberler vasıtasıyla vaad edilen mükâfattan maksat ise hem dünyanın hem de âhiretin nimetleridir. Nitekim bu sûrenin 148. âyetinde peygamberlerle birlikte Allah yolunda cihad eden müminlere hem dünyanın hem de âhiretin nimetlerinin verildiği haber verilmektedir. Ayrıca Enbiyâ sûresinin 105. âyetinde de yeryüzüne Allah'ın iyi kullarının vâris olacakları bildirilmekte, Nûr sûresinin 55. âyetinde de yüce Allah, iman edip iyi amel işleyenleri yeryüzüne hâkim kılacağını vaad etmektedir. Bütün bu âyetler birlikte değerlendirildiğinde iman edip iyi işler yapanlar için yüce Allah'ın, dünyada yükselme, yücelme, savaşta zafer, ilim ve irfanda ilerleme, uluslararası itibar ve benzeri maddî ve mânevî her türlü nimeti, âhirette de cehennem azabından kurtuluş ve cennet nimetlerini kazanma gibi mükâfatları vaad ettiği anlaşılmaktadır. 195. Yüce Allah, lutuf ve merhametinin enginliğini kullarına açıkça hissettiren bir karşılık vererek, kadın olsun erkek olsun kendisine kulluk yolunda sarfedilecek hiçbir çabayı boşa çıkarmayacağını, kendi yolunda yürüyenlerin günahlarını bağışlayacağını ve katından bir lutuf olarak onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağını müjdelemiştir. Nitekim Bakara sûresinin 186. âyetinde de "Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki şüphesiz ben yakınım, bana dua ettiğinde duacının dileğine karşılık veririm" buyurarak kullarının dualarını reddetmeyeceğini ve dileklerine karşılık vereceğini bildirmiştir. Müfessirlerin büyük çoğunluğu, "Sizden bir şey yapanın emeğini boşa çıkarmam" şeklinde tercüme ettiğimiz cümleyi "Sizin amellerinizi ve itaatlerinizi karşılıksız bırakmayacağım, onların sevabını size vereceğim" şeklinde tefsir etmişlerdir Râzî, IX, 150. Kadınla erkek arasında ayırım yapılmaksızın Allah'a samimiyetle dua eden herkesin duasının kabul edileceği ve iyi amel işleyen herkese amelinin karşılığının verileceği belirtilirken "ki birbirinizden meydana gelmişsinizdir" anlamında bir ara cümleye yer verilmesi, kadınla erkeğin birbirinin tamamlayıcısı ve bir bütünün parçaları olduklarını, biri olmayınca diğerinin de olamayacağını ifade eder. İki cinsten her birinin diğerinde olmayan özellikleri vardır. Ancak bunlar üstünlük sebepleri değil birbirini tamamlayıcı özelliklerdir. Allah katında üstün olan O'nun emir ve yasaklarına uygun hareket edendir Hucurât 49/13. Rivayete göre müminlerin annesi Ümmü Seleme, "Ey Allah'ın resulü! Yüce Allah Kur'an'da erkeklerin hicretini övüyor, kadınların hicreti hakkında hiçbir şey söylemiyor" demiş, bunun üzerine bu âyet inmiştir Tirmizî, "Tefsîr", 5; İbn Kesîr, I, 165. Bu rivayetten de anlaşılacağı üzere Kur'an'da hicret ve cihadın önemi Arap dilinde erkekler için kullanılan fiil kalıplarıyla vurgulandığından hanımlar, burada vaad edilen mükâfatlarda kendilerinin payının olup olmayacağı konusunda tereddüt etmişler, Allah bu âyeti indirerek kadınların amellerin karşılığı konusunda erkeklerden ayrı tutulmadığını haber vermiştir. Çünkü onlar da erkeklerle beraber Allah yolunda çeşitli eziyet ve işkencelere katlanmışlar; müşriklerin baskıları neticesinde hicret etmeye ve yurtlarından çıkmaya mecbur kalmışlardır. Nitekim gerek Habeşistan'a gerekse Medine'ye erkeklerle birlikte müslüman hanımlar da hicret etmişler ve hicretin sıkıntılarına onlarla birlikte katlanmışlardı. Savaşlara gelince, müslüman hanımlar bu cihada da –uygun şekillerde– katılarak sevabından paylarını alırlar. Nitekim Hz. Peygamber zamanında ve sonrasında bazı hanımların savaşa katılarak hastalara bakma, yaralıları tedavi etme, askerlere su verme vb. hizmetler gördükleri, hatta gerektiğinde düşmanla yiğitçe vuruştukları bilinmektedir. Uhud Savaşı'nda Medine'de kalıp savunma savaşı yapmayı teklif edenler savaşta hanımlardan ve çocuklardan da yararlanmayı düşünmüşlerdi; Resûlullah da bu grubun içindeydi bk. Buhârî, "Cihâd", 62-68; Müslim, "Cihâd", 134-137. Unutmamak gerekir ki müslüman askerleri tedavi edip sağlığına kavuşturmak, düşman askerlerini etkisiz hale getirmek için savaşmak kadar değerli olduğu gibi bilfiil savaşacak askerleri yetiştirmek ve onlara mânevî destek sağlamak da savaştaki başarının önemli bir parçasıdır. Allah, erkek olsun kadın olsun, kendi yolunda cihada katılanların günahlarını affedeceğini ve onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyarak ödüllendireceğini vaad etmiştir. Bu ödül insanların hayal edemeyeceği kadar güzel ve değerlidir. Hz. Peygamber de Allah yolunda şehit olanların, kul hakları hariç bütün günahlarının affedileceğini haber vermektedir İbn Kesîr, II, 166; "sevap" hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/145. 196-198. Her ne kadar söze Hz. Peygamber'e hitap eden bir ifade ile başlanmışsa da asıl muhatap ümmetidir. Râzî'nin kaydettiğine göre bazı müminler ticaretle uğraşan Mekke müşriklerinin nimetler içerisinde yaşadıklarını görünce, "Allah'ın düşmanları refah içinde yaşıyorlar, biz ise açlıktan ve takatsizlikten ölüyoruz" demişler, bunun üzerine bu âyetler inmiştir. Bunların zengin yahudilere imrenenler hakkında indiği de söylenmiştir IX, 152. 196. Âyet, Hz. Peygamber'in şahsında müminleri teselli etmekte ve kâfirlerin yeryüzünde nimetler içerisinde dolaşmalarına aldanmamalarını tavsiye etmektedir. Çünkü onlara verilen nimetler ne kadar çok olursa olsun geçici olup yok olmaya mahkûmdur; bu sebeple Allah katında hiçbir değeri yoktur. Nitekim 197. âyette kâfirlere verilen nimetlerin az bir dünya metaı olduğu ifade edilmiş, daha sonra da varacakları yerin cehennem olduğu bildirilerek dünya metaının kâfirler için cehennem azabına sebep olduğuna işaret edilmiştir. 178. âyette de "Onlara verdiğimiz fırsat ancak günahlarını arttırmaya yarıyor" buyurulmuştur. Oysa 198. âyette ifade buyurulduğu gibi rablerine karşı içtenlikle kulluk eden müminlere âhirette sürekli olarak içinde yaşayacakları cennet nimetleri verilecektir. Şüphesiz ki bu lutuf dünyada kâfirlere geçici olarak verilen nimetlerden çok daha iyidir. 198. âyette geçen nüzûl kelimesi "misafiri ağırlamak için ona ikram edilen yiyecek, içecek vb. ikram" anlamına gelir. Yüce Allah müminlere değer verdiği için onlara vereceği nimete bu ismi vermiştir. Nitekim Fussılet sûresinin 31-32. âyetlerinde şöyle buyurmuştur "Biz, dünya hayatında da âhirette de sizin dostunuzuz. Orada, çok bağışlayıcı, çok merhametli olan Allah'tan bir ikram olarak sizin için canınızın çektiği her şey bulunacak, yine orada umduğunuz her şeyi elde edeceksiniz" "ebrâr" hakkında bilgi için bk. Bakara 2/177. 199. Hadis kaynaklarında bildirildiğine göre Hz. Peygamber'e iman etmiş olan Habeş Necâşîsi Ashame vefat ettiği zaman Hz. Peygamber onun öldüğünü sahâbeye haber vermiş ve "Habeşistan'daki bir kardeşiniz öldü, onun için namaz kılın" buyurarak namazgâha çıkmış, ashâbı saf haline getirip Necâşî için gıyabî cenaze namazı kıldırmıştır Müslim, "Cenâiz", 21/62-67. Bu olayı istismar etmek isteyen münafıklar, "Habeşistan'da ölen bir hıristiyanın namazını kılıyor!" demişler, bunun üzerine bu âyet inmiştir İbn Kesîr, II, 169. Âyetin iniş sebebi bu olay olmakla beraber hükmü geneldir. Ehl-i kitap'tan olup da Allah'ın birliğine, Hz. Muhammed'e indirilen Kur'an'a ve ondan önceki peygamberlere indirilen kitaplara iman edenler ve Allah'a içtenlikle saygı duyup O'nun âyetlerini dünya menfaati ile değiştirmeyenler cennete gireceklerdir. Onların Allah katında mükâfatları vardır ayrıca bk. Bakara 2/41, 79, 174; Mâide 5/69, 83-85. 200. Sözlükte sabır "acıya katlanmak, zorluklara ve sıkıntılara göğüs germek" demektir bilgi için bk. Bakara 2/45. Aynı kökten gelen ve meâlinde "kararlılıkta yarışın" diye çevrilen fiilinin masdarı olan müsâbere ise "kişinin kendisiyle başkası arasında meydana gelen olumsuzluklara katlanması Râzî, IX, 155, kendisine karşı direnen kimseye düşmana daha fazla mukavemet etmesi" anlamına gelir İbn Âşûr, IV, 208. Sözlükte "düşmanın geleceği yeri bekleyip korumak" anlamına gelen ribât, terim olarak "Allah yolundan ayrılmamak, düşmana karşı uyanık ve hazırlıklı bulunmak" anlamına gelmektedir. Aslında ribât "düşmanın ansızın saldırmasını önlemek için atı bağlayıp hazır tutmak" anlamına gelen "rabtü'l-hayl" ifadesinden alınmıştır. Daha sonra ister süvari ister piyade olsun, sınır boylarında bekleyen kimseye "nöbetçi, nöbet bekleyen" anlamında, bu kelimenin türevi olan murâbıt adı verilmiştir. Murâbıt "bir müddet beklemek için sınıra giden kimse" demek olup terim olarak silâh altında bulunan, kışla ve karakollarda duran ve nöbet bekleyen asker için kullanılır Elmalılı, II, 1265. Âl-i İmrân sûresinin özellikle baş taraflarında tevhid, nübüvvet ve âhiret gibi dinin esaslarını oluşturan itikadî konularda açıklamalar yapılmış, daha sonra hac, cihad ve benzeri amelî konulara değinilip kulların bunları yerine getirmekle yükümlü oldukları bildirilmiş, son âyetinde de bu görevlerin yerine getirilebilmesi için kulların yapmaları gerekenler üzerinde durulmuştur. Çünkü bu görevler kulun ya sadece kendisiyle ilgilidir veya kendisiyle başkaları arasında gerçekleşmektedir. Yüce Allah kulun sadece kendisini ilgilendiren yükümlülükler için kula sabırlı olmasını tavsiye ederken; kendisiyle başkaları arasında gerçekleşecek olanlar için de müsâbereyi yani kararlılıkla direnmeyi emretmektedir. Meselâ düşmana karşı cihad ederken ondan daha fazla direnmesini ve ona galip gelmesini istemektedir. Düşmanın ansızın saldırıp müslümanları gafil avlamasını ve onları imha etmesini önlemek için de sınır boylarında nöbet tutmaları ve düşmana karşı daima dikkatli olmaları uyarısında bulunmaktadır. Hz. Peygamber de birçok hadiste müminlerin düşmanlarına karşı uyanık olmalarını, sınırda bekleyerek düşman saldırılarını önlemelerini emretmiş, bunu yapanların Allah katında büyük mükâfata ereceklerini ve cehennem ateşinden kurtulacaklarını haber vermiştir bk. Buhârî, "Cihâd", 73; Müslim, "İmâre", 163; İbn Kesîr, II, 171-177; Kurtubî, VI, 324-326; silâh gücü bakımından hazırlıklı olmanın önemi için bk. Enfâl 8/60. Hz. Peygamber bir namazı kıldıktan sonra diğer namazı beklemeyi mecazi anlamda "nöbet bekleme" olarak isimlendirdiği için Müslim, "Tahâret", 41; Tirmizî, "Tahâret", 39 bazı müfessirler buradaki ribâtı bu anlamda yorumlamışlardır. Ancak İbn Âşûr, Hz. Peygamber'in ifadesinin bir benzetme olduğunu, bir namazı kıldıktan sonra diğer namazı kılmak için vaktinin gelmesini beklemeyi sınır boylarında nöbet beklemeye benzettiğini ifade etmektedir IV, 209. Bununla birlikte namaz ibadetinin kişiyi kötülüklerden koruyucu özelliğe sahip bulunduğu düşünüldüğünde âyetin hakikat olarak her iki anlamı da kucaklayacak mahiyette olduğu kabul edilebilir. Çünkü nöbetlerin biri vatanı düşmandan, diğeri ise nefsi kötü davranışlardan korumaya yöneliktir. Nitekim âyetin, aynı zamanda sûrenin son cümlesinde kurtuluşa ermek için takvânın yani Allah'tan korkmanın emredilmiş olması, âyetin her iki anlamı da içerdiğine işaret eder. Bunların biri yapılıp diğeri yapılmadığı takdirde takvâ gerçekleşmiş olmaz dolayısıyla kurtuluş da olmaz. Muhammed Abduh buradaki takvâ emri ile ilgili olarak özetle şöyle der Takvâ senin, Allah'ın gazabından ve azabından kendini korumandır. Bu da ancak Allah'ı tanımak, O'nu razı edecek ve O'nu kızdıracak şeyleri bilmekle mümkün olur. Bunları bilmek ise Allah'ın kitabını anlamaya, Peygamberi'nin sünnetini ve bu ümmetin "selef-i sâlihîn" denilen geçmişlerinin hayatını bilmeye ve onları örnek almaya bağlıdır. Kim hakkı ve haklıları korumak, hak daveti yaymak uğrunda sabreder, engellere karşı direnir, tehlikelere karşı uyanık olup gerekeni yapar ve Allah'ın emrine saygısızlıktan sakınırsa, diğer işlerinde de bu prensipleri göz önünde bulundurursa kendisini kurtuluşa ve Allah katındaki mutluluğu elde etmeye hazırlamış olur Reşîd Rızâ, IV, 319. Kaynaklarda, Hz. Peygamber'in geceleri teheccüd namazına kalktığında Âl-i İmrân sûresinin son on âyetini okuduğu kaydedilmektedir Buhârî, "Tefsîr", 3/18-20; İbn Kesîr, II, 162-163.

ali imran suresi 180 ayet okunuşu